Literatürde adına sıklıkla methiyeler düzülmüş olmasının yarattığı baskı dolayısıyla bir hayli güç oldu Casablanca için bir giriş yapmak. 2. Dünya Savaşı'yla Avrupa felakete sürüklenirken, Amerikan sinemasının, Hollywood demek daha doğru olur, film piyasasında tekel olma yolunda mihenk taşlarından biri olan Casablanca, bu felaket içinde kendini var eden, kaybeden ve tekrar bulan bir aşkın ekseninde dönüyor, döndürüyor izleyeni. Murray Burnett ve Joan Alison'ın "Everybody comes to Rick's" adlı tiyatro oyunundan uyarlama filmin kanımca en güzel tarafı senaryonun salt bir aşk hikayesi olarak okunamayacak kadar zengin ve ahenkli oluşu. Savaş Avrupası'nın askeri ve politik durumunu, Afrika'nın bir liman kentinin sosyal ortamından Amerikan bakış açısıyla aktaran filmdeki her karakterin kendine has yöntemlerle sergilediği direnişi, en az konu alınan 3 kişinin sıkışıp kaldığı aşk öyküsü kadar vurgulu.
Nazi istilasıyla Paris'ten kaçan direnişçilerin "özgürlükler ülkesi" Amerika'ya ulaşabilmelerinin tek yolu hala ele geçirilmemiş Fas'ın Casablanca kentinden Lizbon'a giden uçağa binebilmek için vize alabilmeleridir. Benzer bir amaçla Casablanca'ya gelen Amerikan vatandaşı Rick (Humphrey Bogart) ülkesine dönmemiş ve kendine orda etliye sütlüye karışmadığı bir yaşam kurmuştur, ta ki unutamadığı aşkı Ilsa Lund'ın (Ingrid Bergman) yolu Casablanca'ya düşene kadar. İlk bakışta klişe denebilecek bir öykü olmasına rağmen Casablanca'nın türünün ilk örneklerinden olması ve daha sonra çekilen aşk filmlerinin bu filme öykünmeleri senaryoyu çekici kılarken, filmdeki oyunculukların mükemmele yakın olması filmi 64 yıldır en çok izlenenler listesinde başlarda tutuyor. Dönemin anti-kahramanı Humphrey Bogart alaycı mizah anlayışı ve kendinden emin oyunculuğuyla unutulmayacak bir Rick Blaine karakteri yaratmış. Ilsa Lund ise Ingrid Bergman'ın duru ve güçlü oyunculuğla kendini bulmuş diyebilirim ancak başrollerden şöyle biraz kendimi sıyırabildiğimde Louis Renault rolunde Claude Rains'i bütün film boyunca keyifle ve hayranlıkla izlediğimi söylemem lazım. Bu derece güçlü oyunculuklar izleyebilmek için teşekkürleri biraz da siyah-beyaz dönemin efekt bombardımanından uzak, yalın sinemasına iletmek lazım...
Bir miktar karafilm özellikleri taşıdığını düşündüğüm Casablanca'da bütün karakterlerin her konuda hazır cevap halleri hiç sekmeyen bir ritim yaratırken, filmin genelindeki ince mizah anlayışı kahkahalarla güldürmese bile özellikle son sahnede tatminkar bir gülümsemeyle uğurluyor seyirciyi. Birçok farklı ulustan insanı birada tutan Casablanca'nın ulusal farklılıklardan doğan komik unsurlar taşımasının yanısıra, doğru yönelttiği ama oku fırlatmadığı eleştirel bir bakış açısı var ki bu da Rick'in herşeyi bilen ama hiçbirşeye müdahil olmayan tavrıyla birebir örtüşüyor. Bu açıdan senaryo bütün karakterlerin uluslarını temsilen sahneye çıkması ve film sayesinde Amerika'nın savaşa geç müdahelesini sonuçta iyiye hizmet ettiğini belirterek Rick üzerinden haklılaştırması şeklinde de okunabilir.